30 Mart 2010 Salı

İçerden Mırıldanmalar- Fiyasko

Öyle veya böyle idare etmekteydim. Bir şekilde hayatımı idame ettiriyordum. Minik bir kurabiyem, tatlı bir kedim, bir peri'm, bir top böceğim, bir Eti Cin'im, bir papatya burunlu kuzum vardı.
Ve lanet olsun artık yok!

İlk buluştuğumuz gün, bugün gibi hayalimde tezahür etmekte. Ziyadesiyle şaşakalmış, mütehassis olmuştum. Derinden etkilenmiştim o güzelim tebessümden. Nasıl bir eda takınacağıma hüküm veremeden vecde geldi hal-i ruhiyem ve buna mukabil kendimi toparlamaya başladım, serinkanlılığımı muhafaza ettim en kallavi direnişimle.
Cemalinde beni bahtiyar eden fevkalade birşeyler vardı. Alelade de gönlüm yandı.

Ben yanmıştım, o yanmıştı, ve çıkmıştı karanlıklar aydınlığa; son derece iyiydim. Dedim ya, öyle ya da böyle nefes alıyordum. Her zamanki gibi. O varken de nefes alıp yaşıyordum, o yokken de nefes verip yaşıyordum. Maamafih, onunla birlikteyken nefes alıp vermek, harikulade bir deneyimdi nitekim.


Gitti. Bitti. Cevapsız sorular? Var mı cevapsız sorular? Elbette. Cevap var mı cevap? Yok. Ne yazık. Olsun sağlık.
Demesi kolay. Gönül mangal olmuş, yanıyor. Evimde kendi yatağımda yatamıyorum. Parfüm kullanmayan hatunumun şahsına münhasır o mis kokusu sarmaş dolaş olmuş odamla, halımla, battaniyemle, kitaplarımla, dolabımla, pijamalarımla. İki gün boyunca bir arkadaşımın misafiri oldum bu yüzden. Yapamadım. Yetmedi, şehir değiştirdim. Aklımdan/kalbimden çıkaramadım, beraberimde getirdim. En azından tebdil-i mekan ettim, ruhuma şifa vereceğini umarak... Gel gelelim... Ah! Kalbim acıyor...
Kalbim acıyor!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder